MADENCİLİKTE ORMAN İZİNLERİ (Nisan 2016)

Maden işletme ruhsatı verildikten sonra madenin işletmeye alınabilmesi için maden işletme izni verilmeden önce alınması gereken izinlerden bir tanesi de, eğer madencilik faaliyeti gösterilecek saha orman sayılan alanlar içerisinde kalıyorsa, orman iznidir. Bu izin; Çevre ve Orman Bakanlığına bağlı Orman Genel Müdürlüğü tarafından kendi mevzuat hükümlerine göre verilir. Maden Kanunu ve Maden Yönetmeliğindeki ilgili hüküm ve düzenlemeler bir taraf bırakılacak olursa bu konuda ki temel mevzuat, 6831 sayılı Orman Kanunu ile Orman Kanununun 16’ncı Maddesinin Uygulama Yönetmeliğidir.

Nitekim Orman Kanununun 16’ncı maddesinde; Devlet ormanları içinde maden aranması ve işletilmesi ile madencilik faaliyeti için zorunlu; tesis, yol, enerji, su, haberleşme ve altyapı tesislerine, fon bedelleri hariç, bedeli alınarak Çevre ve Orman Bakanlığınca izin verileceği, temditler dahil ruhsat süresince müktesep haklar korunmak kaydı ile Devlet ormanları sınırları içindeki tohum meşcereleri, gen koruma alanları, muhafaza ormanları, orman içi dinlenme yerleri, endemik ve korunması gereken nadir ekosistemlerin bulunduğu alanlarda maden aranması ve işletilmesinin, Çevre ve Orman Bakanlığının muvafakatine bağlı olduğu yazılıdır.

Orman izni talepleri Orman Bölge Müdürlükleri tarafından mahallinde tetkik edilerek değerlendirildikten sonra “Kısıtlı Alanlara Rastlayan Maden İşletme/Maden Tesis ve Altyapı Tesis İzin Taleplerine Ait Değerlendirme Komisyon Kararı” ile Orman Kanununun 16 ıncı maddesine göre izin verilmesinde ormancılık açısından sakınca bulunmadığına karar verilmesi halinde bu talep, Orman Genel Müdürlüğü tarafından 2012/15 sayılı Başbakanlık Genelgesi kapsamında değerlendirilerek Başbakanlığa gönderilmektedir. Başbakanlık tarafından uygun görülenlere Orman Genel Müdürlüğü tarafından izin verilmekte, uygun görülmeyenlere ise izin verilmemektedir.

16.06.2012 tarih ve 28325 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 2012/15 sayılı genelge de; “Kamu kurum ve kuruluşları (Belediyeler ve il özel idareleri hariç) ile sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına ait şirketlerin, kendi mülkiyetlerinde veya tasarruflarında bulunan taşınmazlarıyla ilgili olarak; kamu kurum ve kuruluşları, vakıf, dernek veya bunların şirketlerine, gerçek veya tüzel kişilere; satış, kira, irtifak, takas, tahsis, devir vb. her türlü tasarrufa yönelik işlemleri için Başbakanlıktan izin alınacaktır.” denilmekte ise de bilindiği üzere genelge; yasa ve yönetmeliklerin uygulanmasında yol göstermek, herhangi bir konuyu aydınlatmak için ilgililere gönderilen yazı, tamim, sirküler olarak tanımlanmaktadır. Hiyerarşik normlar sistemi olan hukuk düzeninde alt düzeydeki normların geçerlilik ve yürürlüklerini üst düzeydeki normlardan aldığı kuşkusuzdur. Normlar hiyerarşisinin en üstünde hukukun evrensel ilkeleri ve Anayasa bulunmakta ve daha sonra gelen kanunlar geçerlilik ve yürürlüğünü Anayasadan, tüzükler geçerlilik ve yürürlüğünü kanundan, yönetmelikler ise geçerlilik ve yürürlüğünü kanun ve tüzükten almaktadır.

Bir normun kendisinden daha üst konumda bulunan ve dayanağını oluşturan bir norma aykırı veya bunu değiştirici bir hüküm getirmesi mümkün değildir. Asli düzenleme yetkisi yasama organına aittir. Türevsel bir yetki olarak kabul edilen idarelerin düzenleme yetkisinin ise yasalarla getirilen hükümleri kısıtlayacak bir şekilde kullanılamayacağı idare hukukunun en temel prensiplerindendir. 

Orman izni başvuruları, 6831 sayılı Orman Kanunu ve Orman Kanununun 16 ncı Maddesinin Uygulama Yönetmeliğinde yer alan hüküm ve düzenlemelere göre değerlendirilerek sonuçlandırılmak zorundadır. Başvurular, Kanun ve Yönetmeliğin aradığı şartları taşıyor ise 2012/15 sayılı Genelge kapsamında reddedilmesi hukuka uygun değildir.

İdarelerin izin, ruhsat v.b. talepleri kendi mevzuat hükümleri çerçevesinde sonuçlandırması gerekirken Başbakanlık genelgesine göre hareket etmelerinin hukuka uygun bulunmadığı yönünde verilmiş yargı kararları bulunmaktadır. Bu kararlarda; Kanunda öngörülmeyen, Kanun hükmünü ve kişilerin kanundan doğan haklarını sınırlayan Genelge hükümleri kapsamında hareket edilmesinin hukuka uygun bulunmadığı gerekçesi ile verilmiş çok sayıda iptal kararı bulunmakta olup, bu kararların hemen hepsi Danıştay incelemesinden de geçerek onanmış ve kesinleşmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü bu şekilde dava konusu yapılmış ve kazanılmış davalarda mahkeme kararlarını uygulamakta ancak orman izinlerini 1 yıl gibi kısa bir süre için vermektedir. Ancak bu uygulama da hukuka uygun değildir.

Anayasanın 2. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde; insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir,” hükmüne yer verilmektedir.

Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “belirlilik” tir. Bu ilkeye göre, kanuni ve idari düzenlemelerinin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir tereddüde ve şüpheye yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu tedbirler içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuki güvenlikle bağlantılı olup birey, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuki müeyyidenin veya neticenin bağlandığını bilmelidir. Birey, ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (Anayasa Mahkemesi 26.12.2013 gün ve E:2013/67, K:2013/164).

Hukuk devletinin unsurlarından iki tanesi “hukuki güvenlik” ve “belirlilik” ilkeleridir. Bireyin devlete güven duyması, ancak hukuki güveliğin sağlandığı bir hukuk devleti düzeninde mümkün olabilecektir. Anayasada öngörülen temel hak ve hürriyetlerin kullanılması ve insan haklarının insan hayatına egemen kılması için Devlet, bireylerin hukuka olan inançlarını ve güvenlerini korumakla yükümlüdür.

Anayasanın 168. maddesinde ”Tabiî servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir. Hangi tabiî servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzelkişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.” hükmü yer almaktadır. Anayasa’nın öngördüğü, madenlerin aranması ve işletilmesinde uyulması gereken şartlarla, Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve yaptırımları öngören ayrıntılı düzenleme ise 3213 sayılı Maden Kanunu ile yürürlüğe konulmuştur.

Anayasa maddesinde geçen “Belli bir süre için” tümcesi ruhsat süresini ifade etmektedir. Bu yüzden de Maden Kanununun 7. maddesi gereğince alınması gereken izinlerin (ÇED izni, Gsm kapsamında işyeri açma ve çalışma ruhsatı, mülkiyet izni, orman izni, mera tahsis amacı değişikliği) verilmesi sırasında ruhsat süresinin dikkate alınması gerekeceği mevzuatın amir hükmüdür.

Nitekim Orman Kanununun 16’ncı maddesinin Uygulama Yönetmeliğinin “Kesin izin” başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasında da açıkça; “Bakanlıkça uygun görülenlere ruhsat süresi dikkate alınarak izin verilir.” düzenlemesi yer almaktadır.

İlgili mevzuatın yukarıda yer verilen açık hükümlerinden de anlaşılacağı üzere orman izninin verilmesinde ruhsat süresinin dikkate alınması emredici bir hükümdür.

Madencilik uzun vadeli planlama ve yatırım gerektiren bir işkolu olup, üretilecek madenin sürekliliği ve bu manada arz güvenliği gerek satıcı gerekse alıcılar için son derece önemlidir. Bu piyasada alıcılar satın almaya karar verdikleri madenin üretim devamlılığını önemsemekte, bu bağlamda ruhsat güvenliği aramakta, bundan tereddüte düştüklerinde ise anlaşma imzalamaya yanaşmayabilmektedirler. Maden şirketleri ise kısa süreli olarak verilen izinlerde ekonomik anlamda önünü görememekte, sağlıklı bir üretim planlaması yapamamakta, taahhütlere girememekte ve dolayısıyla pazar payını geliştiremediği gibi olanı da kaybetmektedir. Bu yüzden izinlerin verilmesinde ruhsat süresinin dikkate alınması önem arz etmektedir ve Maden Kanununun 7. maddesi gereği alınması gereken izinler (ÇED izni, orman izni v.b.) de ruhsat süresine paralel olmak zorundadır, nitekim bu husus Kanun ve Yönetmelikler ile güvence altına alınmaya çalışılmıştır.

Orman Genel Müdürlüğü tarafından izinlerin ruhsat süresi dikkate alınmadan ve çok kısa ve sınırlı süreler için verilmesi Anayasanın 48. maddesine de uygun düşmemektedir. Çünkü Anayasanın bu maddesinde devletin, özel teşebbüslerin milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri almak zorunda olduğu yazılıdır.